20/01/2012
ARKADAŞ
İnsan 50 yaşından sonra arkadaş yapamıyor kendine. Koca yapıyor, karı yapıyor, çocuk yapıyor, arkadaş yapamıyor. Yapsa da eskiler gibi olmuyor. Hâlbuki uykuya dalar gibi arkadaş olurduk okuldayken. Arkadaş olmak için yaratılmış gibiydik. Bir hafta içinde böbrek verecek hale gelirdik. Neden olmuyor bu işler 50'sinden sonra? Neden olamıyor? Oysa o ne güzel bir iştah, o ne güzel bir açlıktı... Herkes herkese açtı. Seçer, bulur buluştururduk "ruh ikizlerimizi. " Ne de çok ruhdaşımız vardı. Hiç açıkta kaldığımı hatırlamıyorum. Ruhumun güzel bir ikizi mutlaka olurdu yanı başımda. Ölümüne sevdiğim, uğrunda her şeyi göze alabileceğim, Her şeyiyle güzel, her şeyiyle doğru, her şeyiyle kabul ettiğim... Basbayağı bir aşkla bağlı olduğum... ●●●Şimdi ne zor. Herkes kapalı kutu. Herkes kapanmış, kaplumbağa olmuş. Bir kahve içimi zorlu randevulara bakıyor. Yatıya kalmak bir tabu. Evler de gönüller de sımsıkı kapalı. Gençliğin en çok bu yanını özlüyorum. Ne güzelliğini, ne diriliğini, ne başıboşluğunu. Aynı yazarı, aynı şairi seviyoruz diye kuruluveren dostlukları özlüyorum. Birbirimize yazdığımız o uzun, o ayrıntılı mektupları özlüyorum. Birbirimizi eleştirmeyişimizi özlüyorum. Birbirimizin dedikodusunu yapmayışımızı özlüyorum. Sevgili olarak kimseleri yakıştırmayışımızı özlüyorum. Arkadaşımı koruyacağım diye annemle yaptığım tartışmaları özlüyorum. Kavgayı değilse de kavganın altındaki ruhu özlüyorum. Dünyaya karşı arkadaşımın koruyucu meleği olmayı özlüyorum. Veya öyle olduğumu sanmayı... Bıraktım oğlumun arkadaşlarını eve istedikleri gibi girip çıksınlar. Bıraktım oğlumun arkadaşlarını istedikleri gibi buzdolabını talan etsinler. Bırakacaktım oğlumun arkadaşlarını istedikleri gibi sevsinler birbirlerini. Tek bir laf etmedim. Oğlumun arkadaşı oğlum oldu. 50'sinden sonra arkadaş yapılamıyor. Kötülükten değil. Başka bir şey. Ama neden çözemiyorum... Şu ana kadar sahip olduğum tüm arkadaşlarımı çok seviyorum.
1.Hikâye/Kavak Ağacı ile Kabak: Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa: Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç? On yılda, demiş kavak. On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak. Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak! Doğru, demiş kavak. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa: Neler oluyor bana ağaç? Ölüyorsun, demiş kavak. Niçin? Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.1.Ders: Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.2. Hikâye/En iyi Buğday: Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi: Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi. Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda, Neden olmasın, dedi çiftçi. Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.2. Ders: Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.3. Hikâye/Geleceğini biliyordum: Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti, Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür. Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma. Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı; Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın. Değdi, dedi, gözleri dolarak, değdi... Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun? Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim. Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı: Geleceğini biliyordum... Geleceğini biliyordum...3. Ders: Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.' (Afrika Atasözü)Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar. Her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir hikâyeye benzer. Ancak hikâyenin uzun olması değil, iyi olması önemlidir.